Dostlar Allah’ın selamı rahmeti bereketi izzet ve ikramı üzerinize olsun. Rabbim her türlü yaptığınız iyilikleri kabullerin en güzeliyle kabul buyursun. İnsan nesli olarak bizler bir toplum hayatı yaşıyoruz. Yaşadığımız toplumda bazen maddi ve manevi yönden fakir, yoksul, düşkün yolda kalmış muhtaç gibi kavramlarla ifade edilen insanlarımız olabilmektedir.
Hakça paylaşımın olmadığı hakkın değil güçlünün hâkim olduğu toplumlarda maalesef adil paylaşımlar olamamaktadır. Hikmeti gereği âlemlerin Rabbi olan Allah’ımız insanların rızıklarını farklı farklı yaratmıştır bazılarına varlıkla imtihan etmek için bol kazanç vermiştir. Bazılarına ise rızkı az vererek imtihana tabi tutmuştur.
Özellikle Ramazan ayını yaşadığımız bu güzel günlerde Müslümanların zekât sadaka gibi mali ibadetleri unutmaması gerekir. “Zenginin malında fakirin hakkı vardır” diyerek zenginlere sadaka ve zekâtı emreden, malın mülkün bizzat sahibi olan Allah’tır. Kardeşlerim kefenin cebi yoktur derler. Hakikaten de öyle bir ömür harcadığımız bazen haksız yollarla edindiğimiz biriktirdiğimiz mal ve servetler gözlerimizi yumduğumuz andan itibaren artık bizim değildir.
Yüce rabbimizin âlemlere rahmet olarak göndermiş olduğu peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa(SAV) bir hadisinde “Âdemoğlu mahşer günü Allah’ın huzurunda şu 5 soruya cevap vermedikçe ayaklarını kımıldatamaz. Malını nereden kazandığını, nereye harcadığını, gençliğini nerede tükettiğini, kendisine verilen ilim ile hangi işleri yaptığını, ömrünü nerede tükettiğini” rabbimiz mutlaka soracaktır. Onun için bizler mal ve mülk elde ederken helal ve temiz olanları tercih etmeliyiz. Mallarımızı harcarken de meşru olan yerlere harcamalı fakir fukarayı mutlaka gözetlemeliyiz.
Hayatın içinde pratik ve yaşaması kolay olan dinimiz bize zekâtı emretmektedir. Nasıl namaz dinin direği ise oruç ruhun direği ise zekât da toplumsal barışın en temel esasıdır. Eğer bugün Müslüman zenginlerimiz zekâtlarını hakkıyla vermiş olsalar toplumda asla aç ve açıkta kimse kalmaz. Zekât altın gümüş gibi madenlerin yanında, paradan da tarım ürünlerinden de verilmektedir. Dinimize göre bir kimse 81 g altına veya ona eş değer nakit paraya sahip ise aynı zamanda bu paranın veya altının üzerinde 354 gün geçerse üzerine zekât vermesi farz olur. Dinimize göre zenginlik oranına nisap miktarı denmektedir. Peki, zekât kimlere verilir. Bu konuda da bize tövbe süresinin 60. ayeti ışık tutmaktadır. Adı geçen ayette muhakkak ki sadakalar fakirleri, düşkünlere, yolda kalmışlara, borçlulara, köleleri ve kalbi İslam’a ısınacak olan müellefeyi kulube verilir. Zekât babaya, dedeye, yukarıya ne kadar çıkılırsa çıkılsın, çocuklara torunları ve aşağıya ne kadar inilirse inilsin usul ve fürua zekât verilmez. Bir kimse anne ve babasını dede ve ninesini bakmakla yükümlüdür. Onlara onun için zekât veremez.
Zekat malı mutlaka arttırır değerli kardeşlerim. Şu anda bağ budama zamanı. Eğer asmamızı budamaz isek ürün alamayız. Hâlbuki usulünce keser gerekli budamaları yaparsak görünürde fidanın dallarını eksiltmiş oluyoruz. Ancak sonuçta iyi ürün alıyoruz. İşte bunun gibi mülkün gerçek sahibi olan rabbimiz zekât verenlerin mallarını arttırmaktadır. Ayrıca toplumsal barışı da sağlamaktadır. Yaşadığımız toplumda dilencilik ortadan kalkar.
Peygamber efendimiz zamanında çok fakir bir sahabe olan Salebe vardı. Peygamber Efendimize gelip “Ya Rasulullah! dua ette rabbim bana mal versin. Peygamber efendimizin ise kendisine Şükrünü eda edebildiğin az mal şükrünü eda edemediğin çok maldan hayırlıdır buyurdu. Bir süre sonra ısrarla aynı taleple gelen salebe isteğine kavuşmuş peygamberimiz kendisini dua etmişti. Çok kısa bir sürede Salebe’nin malları koyunları artmıştı. Peygamber efendimizin arkasında cemaat ile namaz kılarken salebe cemaate katılmamaya başlamıştır. Böylece mal ile yapılan ibadetlerde Salebe maalesef sınavı başaramamış olmuştu. Zekat emredildiği için zekat vermek istemedi. Salebeye yazık oldu.
Rabbim kazançlarınızı bol ve bereketli eylesin. Rızkın helal ve temiz olanlarından nasip etsin. Kalın sağlıcakla. Allaha emanet olunuz.