“Barış zamanında oğullar babalarını toprağa verirler, savaş zamanında ise babalar oğullarını toprağa verirler…!” Bu sözü bizler değil de hergün kürsüden bizlere BARIş nutukları çeken siyasiler bir kenara not düşüp okumalılar. Neymiş efendim hükümetin başlattığı barış sürecini muhalefet olarak desteklerlermiş ama bir takım şartları varmış ta falan filan. Barışmanın, dostluk içinde yaşamanın nasıl bir şartı olurmuş onu bilemedik.
Hoş, muhalefet barış konusunda bile kelam ederken hükümetle KAVGA etmekten geri kalmıyor. Eeee o zaman senin barıştan yana samimi olduğuna kim inanır öyle değil mi şimdi. Bakın şimdi kendi partilerinin önderi Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve kurtarıcısı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün partisinde son günlerde bir ULUSALCILIK muhabbetidir tutturmuş gidiyor.
ıyi de ben daha ilkokula giderken ATATÜRK ilkelerini ;
Cumhuriyetçilik,
Halkçılık,
Laiklik,
Devrimcilik,
MıLLıYETÇıLıK
Ve Devletçilik olarak öğrendim. Bu ilkelerin arasında ULUSALCILIK diye bir terime rastlamadım. Kaldı ki MıLLıYETÇıLıK ve ULUSALCILIK aynı manayı içeren terimler olduğuna göre bu partililer neden MıLLıYETÇıLıYıZ demiyor da ULUSALCILIKTA ısrar ediyor. Böyle olunca ben de bunlara ancak TERıM siyasetçileri derim. Kardeşim sen o zaman ATATÜRK’ün MıLLıYETÇıLıK ilkesini inkar ediyorsun yalan mı?
Normal insanlar arasında da bu her iki terime çok yakın bir kavramla zaman zaman tartışıp dururlar aynı bunlar gibi boş yere. Yok efendim ALLAH’mı? Tanrı mı? diye. Bunu bana da sordular geçenlerde soranlara üstadın üslubuyla cevap yapıştırdım kapak oldu billah. Anlatayım size de sizde bilmeyenlere anlatırsınız.
Değerli üstad Necip Fazıl’a sormuşlar ;
“Biri Tanrı der, biri Allah hangisi doğru Tanrı mıııı, Allah mı?”
Üstad cevabı patlatır ;
“Allah Tanrının belasını versin…!” yani diyorum ki CHP’nin de MıLLıYETÇıLıK’mi ULUSALCILIK’mı muhabbeti de işte aynen buna benziyor. Ben Necip üstadın dediği gibi Allah ULUSALCIğIN belasını versin falan demiyorum ama Atatürk’ün milliyetçileri buna bir şey demiyor, diyemiyor ya ona gıcık oluyorum.
Bir diğer gıcık olduğum konu ise şu sınav sistemi. Kardeşim ÖSYM, ÖSS, LGS, YGS, LYS ve KPSS gibi bir yığın sınav var, bu sınavlar arasında çocuklar adeta beygir koşuşturulur ama gel gelelim ki çoğu sınavdan geçme başarısını gösteremediği gibi başarılı olanlar da hala iş ve görev beklentisinde. Siyasiler lafa geldi mi eğitimden, gençlikten, sistemden, maariften dem vururlar. Ben de diyorum ki Belediye Başkanlarını ya da milletvekillerini halkın sınavından sonra bir de KPSS’ye sokalım kazananlar başımıza gelsin kazanamayanlar evine dönsün ne dersiniz.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün şu sorusunu hiç unutamıyorum ;
“Bizim siyasetçilerimizin kaç tanesini Kurtuluş Savaşı tarihinden, 15 yıllık tarihten, imtihan etseniz hangisi sınıf geçebilir?” evet kaçı sınıfı geçebilir ki bugün kalkmışlar barıştan, kardeşlikten nutuk çekerler. Hadi be sende…
*** *** ***
Fıkra bu ya ;
Bir gün, CIA, KGB ve MıT teşkilatlarından hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek için bir “istihbarat yarışması” düzenlenmiş. Bu yarışma uyarınca, her üç teşkilatın en iyi adamlarından oluşan 10’ar kişilik bir grubu Kongo’nun balta girmemiş ormanlarına göndermişler. Ormanın girişinde görevlerini açıklamışlar:
“Ormana girip, en kısa sürede bir zürafa bulup getiren kazanır!”
Önce KGB’liler gitmiş. 15 dakika sonra bir zürafa ile çıkagelmişler.
Sonra CIA gitmiş. 10 dakika sonra zürafa ile gelmişler.
En sonunda bizim MıT gitmiş, 7 dakika sonra bir fille dönmüşler.
Yarışmayı düzenleyenler “Bu ne yaa!” diye sorunca fil atılmış,
“Abi valla ben zürafayım” demiş.
Sakın ha siz siz olun MıLLıYETÇıLıKLE ULUSALCILIğI, ALLAH ile Tanrı’yı birbirine karıştırmayın e mi…!