Bugünkü yazımı vicdan olarak yazmak istedim. Sebebi de insanların dedikoduları yaparken ne kadar vicdanlarına danışıp ağızlarından çıkan sözlere dikkat ettiklerini anlamak istedim. Ama ben önce vicdan sözünün kelime anlamını yazayım (Kişinin kendi niyeti ve davranışları hakkında, kendi ahlak değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişi özelliğidir.). Bu açıklamadan anlıyoruz ki olay toplumsal değil kişiselmiş aslında biz şöyle biliyorduk bazı şeyleri yaparken toplumun vicdanına danışmak lazım geldiğini zannediyorduk. Demek ki toplumun değil bireyin vicdanı varmış.
Gelelim ne anlatmak istediğime 30 Mart seçimlerinde önce bazı insanlar aday olan arkadaşlar için öyle çirkin iftira ve sözler söyledi ki insanların vicdanını o kadar derinden yaraladı ki bundan sonraki yaşamlarında sağlığını bile etkiler hale geldi. Bazı kesimlerde bu bir hastalıktır. Çamur at izi kalsın prensibi bizim siyasi hayatımızda rahmetli Menderes zamanında başladı. Rahmetliye öyle iftiralar öyle şerefsizlikler yapıldı ki idam sehpasında bile o kadar acı çekmemiştir. Köpek mamasından başladılar, dört uçak dolusu parayı yurt dışına kaçırırken yakalandı deyip gazetelerine manşet attılar. İftiracılar o günlerde emellerine darbeci generaller sayesinde erdiler istediklerini aldılar. Türk halkı bunlardan öyle bir intikam aldı ki 60 yıl bunlara iktidar yüzü göstermedi. 2002 yılında öyle bir iktidar oldu ki ülkede ne darbeci kaldı ne de elit hepsi tarihe gömüldü. Yalnız birileri daha Menderesin kemiklerini sızlatıyor 60 yıl sonra onlar yolunu şaşırdılar. Bundan sonra o zihniyetin bu ülkede iktidar olması imkansız. Bırakın iktidar olmayı dürüst solcular bile tası tarağı toplayıp oradan gidip kendilerine yeni bir parti bulacaklar. Türkiye genelinde yaşanan bu olayı Uzunköprü’de de yaşadık. Gazeteciyim diyen bazı yayın organları tarafından öyle çirkin iftiralar yazılıp çizildi ki insanın içi acıyor. ALLAHIN tokadı öyle bir vurdu ki yazı yazan çizenler şimdi kara kara düşünüyorlar. Nasıl hesap verilecek, çocuklarımızı kızlarımızı nasıl işe sokarız diye kara kara düşünür oldular. Uzunköprü’de öyle bir belge ortaya çıktı ki bu belge insanlara Nisan ayında tarlada ki buğdaya atılan 18×20 nitrat gübresi gibi geldi. Şimdilik bu kadar yazayım zamanı gelince aynı konuya döner daha fazla açıklamalar yaparız.
Gelelim şimdi benim hakkımda bir sürü güzel şeyler yazıp methiye düzen arkadaşa. Geçen hafta muhtarlar derneği başkanı Hayati BALKAN hakkında bir yazı yazdım. Birileri alınmış. Şimdi bende cevap veriyorum. 8 kere muhtar seçilmiş arkadaş ama nedense hiçbir şey öğrenememiş (!) nasıl mı ? Benim bildiğim hak aramak gazetelere demeç vererek olmaz. Gidersin Kaymakama veya Cumhuriyet Savcılığına varsa bir itirazın edersin hakkını ararsın, gazete köşelerinden hak hukuk talep edilmez. Madem hukuk var hukukta senin hakkını arar.
Beyaz koltuklar benim değil gazetenin, ben bilgisayar bile kullanmasını bilmem yazımı evde yazar gider taburede oturur oradaki kardeşlerimden birine yazdırırım. Sadece bu köşede yer alan yayımlanan bana aittir. Yazılarımda kimseye iftira atmam kimsenin kişilikleriyle oynamam bildiğimi, gördüğümü yazarım. Anavatan partisi tabelasını oradan ben kaldırtmadım. Daha önce zaten iki kere haber yapıldı. Bu seçimde ben taraftım kimse “benim adayım kaybedecek” demez. Ama seçimden önceki son yazımda AK Partinin ülke genelinde ne kadar oy alacağını yazdım. Ve bütün girdiğim iddiaları kazanıp birkaç arkadaşa yemek, birkaç fakire de yardım ettim. Parayı verenlerden Allah razı olsun.
Sevgili gazeteci arkadaşım sen önce KESEBİR’ci idin bana bile Başkan’ın hakkında kızını işe almadı diye bir sürü laf söyledin. Son günlerin gündemini belirleyen resmi belge meydana çıkınca Kavak Mahallesinden arkadaşın biri bana anlattı. Sana demişki ;
“Seçimlerde sen çok çalıştın, uğraştın senin payına bu kadar mı düştü.”
Sende cevaben ;
“Yahu ben çok daha fazlasını alacaktım ama benim vergi borcum var paraya el koyarlar biz ufak ufak pastadan pay alıyoruz.” demişsin. Bu birrrrr.
Bundan sonrakileri ve kişilerin geçmişlerine dönerek yazı yazmak bunların muhabbetlerini gazete köşelerine taşımak bizim gazetecilik ilkelerimize uymaz. Biz dedikodudan daha ziyade insanların bilmek istediklerini, duymak istediklerini, görmek ve yaşamak istediklerini bu sayfalara aktarıyoruz ya da hiç olmazsa bunun gayretini veriyoruz. Aksi taktirde bir insanı küçük düşürmek, rencide etmek oldukça basit bir iştir. Biz basit olan şeyleri değil de ilçe halkının okumak istediklerini kaleme almayı yeğleyerek herkesin seviyesine inmeyi düşünmedik düşünmeyeceğiz, biz işimizi yapıyoruz herkesin işini (!) yaptığı gibi.