VEDA HUTBESİ II

Geçen hafta toplumsal olarak bir arada yaşamanın temel ilkelerinin ele alındığı Veda hutbesini incelemeye başlamıştık. İlk bölümde tüm insanlara hitap eden peygamberimiz herkesin can mal ve namus emniyeti olduğunu bunların mukaddes olduğu dokunulamayacağını ifade etmişti. Bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. “Ashabım!” “Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin.             Peygamberimiz arkadaşlarına hitaben […]
Yazarlar - 05 Aralık 2022 12:14

Geçen hafta toplumsal olarak bir arada yaşamanın temel ilkelerinin ele alındığı Veda hutbesini incelemeye başlamıştık. İlk bölümde tüm insanlara hitap eden peygamberimiz herkesin can mal ve namus emniyeti olduğunu bunların mukaddes olduğu dokunulamayacağını ifade etmişti. Bu hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz.

“Ashabım!”
“Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin.

            Peygamberimiz arkadaşlarına hitaben ashabım diyerek emanetlere dikkat çekmektedir. Emanet emin-güvenilir-kimselere teslim edilir. Sözlükte emanet:

1.Birine, geri alınmak üzere, geçici olarak bırakılan, teslim alan kişice korunması gereken eşya, kimse vb.

2.Bir kimse aracılığıyla birine gönderilen para, eşya mal, Kime böyle geri teslim edilmek üzere bir şey bırakılırsa sahibine teslim etsin.” anlamlarına gelmektedir. Peygamberimiz hicrette kendisine emanet edilen malları sahiplerine vermesi için Hz. Ali Efendimizi görevlendirmiştir. Hz. Ali Efendimiz emanetleri teslim ettikten sonra  hicret etmiştir.

Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lâkin anaparanız size âittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.”

“Türkçe ’deki yaygın karşılığı “faiz” olan Arapça ribâ kelimesi sözlükte “fazlalık, nemâ, artma, çoğalma; yükseğe çıkma; (beden) serpilip gelişme” gibi anlamlara gelir. Kur’an’da faiz yasağını ayrıntılı bir şekilde ele alan  âyetlerde ise şöyle buyrulur: “Faiz yiyenler -kabirlerinden- şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden ayılışı gibi kalkacaklardır. Bu hal onların, ‘Alım satım da tıpkı faiz gibidir’ demeleri yüzündendir. Hâlbuki Allah alım satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar. Allah faizi tüketir (faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden kimseleri sevmez… Ey iman edenler! Allah’tan korkun, eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin. Şayet böyle yapmazsanız Allah ve resulü tarafından açılan savaştan haberiniz olsun. Ancak tövbe edip vazgeçerseniz anaparanız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz” (el-Bakara 2/275-279)

Faiz, haram kılınmasındaki temel unsur her hâlükârda sebebiyet verdiği, önüne geçilmesi mümkün olmayan haksızlık olduğuna göre ya alanı veya vereni kaçınılmaz bir şekilde zarara uğratacaktır. Nitekim eskiden faizli krediyi zayıflar kullanıyor ve bundan dolayı eziliyordu. Bugün de güçlü kuruluşlar halktan düşük faizle topladıkları sermayelerle büyük kârlar elde etmekte ve ürettikleri mal ve hizmetlere bu kredi maliyetlerini yansıtarak ödedikleri faizleri de halktan geri almaktadırlar. Burada ezilen ve kredi sisteminden zararlı çıkan yine halk kitleleri olmaktadır.[1]

Onun için İslam’da  karz-ı hasen, yardım sandıkları, ve zekat müessesleri vardır. Dayanışma ve yardımlaşma esastır. Asla haksızlık edilmez haksızlığa uğranılmaz. Ancak heyhat ! gel gör ki bu alanda da sınıfta kaldık.

“Ashabım!”

“Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı, Abdülmuttalib’in torunu İyas bin Rabia’nın kan dâvâsıdır.”

İslam’ın gelmesi ile birlikte başlayan döneme asr-ı saadet ismi verilmiştir. -mutluluk Asrı- İslam öncesi döneme de cahiliye dönemi denmektedir. İslamiyet hem bireylerde hem de toplumda yeni bir anlayış; yeni bir bakış açısı ve hayat nizamı getirmiştir. Önceki yaşantıdan gelen kan davaları gibi adetler cahiliye adetleri olarak isimlendirilmiştir. Bu batıl inanışların tamamı ayaklarımın altındadır diyor peygamberimiz. Hak hukuk adalet tecelli ederse kimse kimseye karşı kan davası gütmez. Gütmemelidir. Çünkü kimse kanun yerine kendini koyamaz. Kan davası gütmek haramdır. Men edilmiştir.

“Ey insanlar!”

“Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapılmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.”

İslam da Tevhit İnancı esas olduğu için bir kimse Müslüman olduktan sonra başka bir dini kabul etmesi nerede ise imkânsız. Çünkü çok sağlam bir inanç esasları var. Ancak İslam’ı bilmemekten veya duyarsız kalmaktan dolayı bazı farklı düşünceler olabilir. Ancak bu milletin kültürel kodlarına iman ve İslam o kadar yer etmiştir ki bütün erozyonlara rağmen yolda bir ekmek parçası görsek hemen öpüp yüksek bir yere bırakırız. Bu davranış bizim kültürel kodlarımızdan gelmektedir. Onun için bizim küçük büyük demeyip hatalarımızdan dönmeyi, rabbimizin buyruklarını tutmaya özen göstermeliyiz. Şairin dediği gibi

Buyruğun tut rahmanın
Tevhide gel tevhide
Tazelensin imanın
Tevhide gel tevhide

Ubeydullah Sezikli

Haftaya buluşmak üzere Allaha emanet olun. Sağlıcakla kalın.

[1] TDV İslam An.Faiz Maddesi :Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 110-126 numaralı sayfalarda yer almıştır.

BENZER HABERLER