Geçmiş yıllarda olduğu gibi yaklaşan yerel seçimler öncesi içinde bulunduğumuz şu günlerde bir yerlere aday adayı olan kişiler günler daraldıkça ve kazanamayacaklarını anlayınca ;
“Ben falancanın lehine aday adaylığımı geri çekiyorum.” diyenler olacak mı bilmiyorum ama geçmiş yıllarda yapılan seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de gelenek bozulmadı ve aday adayı sayısıyla enflasyon patlamasını yine CHP yaşıyor. Dünkü yazımda siz okurlarımıza iki dönem Edirne milletvekilliği yapmış olan Erdal KESEBİR’i hasbelkeder tanıdığım kadarıyla yarınki açıklaması öncesi bazı hatırlatmalarda bulunmuştum ya, hah işte bunu erken yazdığım için bir takım iyi niyetli eleştilere maruz kaldım yine aynı partililerden.
Yarın büyük ihtimalle aday adaylığını açıklaması beklenen KESEBİR’in son anda bir manevra ile ;
“Ben Enis Başkanımızın lehine aday adayı olmuyorum, çekiliyorum.” diyebilirmiş, bunu da kendisini benden daha iyi tanıyanlar söylüyor. Ama benim bildiğim usta politikacı KESEBİR kolay pes etmez, ancak önümüzdeki milletvekilliği seçimleri için bir planı varsa o da belli olmaz yani…
Neyse yarın pek uzunca bir zaman dilimi sayılmaz, bekleyip göreceğiz bakalım çok usta hatip KESEBİR’in ağzından dökülecek incileri….
*** *** ***
Milletvekilliği için “ithal” denildi, “seçilemez” denildi, “seçilse de bir daha Edirne’nin semtine uğramaz” denildi. Adam seçildi hemen hemen her hafta Edirne ya da ilçerine geldi-gitti. Sürpriz bir kararla Bakan oldu, bu defa Edirne ve ilçelerine gelmeyeceği için kesin konuştuk. (ben de dahil)Ancak adama bakarmısınız gıyabında tüm bu konuşulanlara inat hepimizi ters köşeye yatırarak seçildiği bölgesini neredeyse bir gün olsun yalnız bırakmıyor.
İyi de nerede CHP Edirne milletvekili Kemal DEĞİRMENDERELİ… İsterseniz sayın bakalım DEĞİRMENDERELİ’mi daha çok ziyaret etmiş seçim bölgesini yoksa Bakan mı?
*** *** ***
Şimdi yazacaklarım kesinlikle fıkra ya da hikaye değil, bunu hem bir televizyon kanalından izledim hemde dünkü ulusal basından okudum. Bakın şimdi ünlü besteci ekrana çıkmış diyor ki ;
“1956 yılında bir RUH çağırma seansında ATATÜRK’ün ruhunu çağırdık, o da geldi bizi Kıbrıs konusunda tersledi…!” 22. Yüzyıla merdiven dayamış kainatta nelere tanık oluruz görüyorsunuz değil mi. Ancak bunlar öyle bir-iki tane değil ki memlekette, maşallah sürüsüyle mevcut eksik olmasınlar. Yani dirisinden değil de ölüsünden medet uman insanlara bakarmısınız. Adamın çocuğu sene boyu dersine çalışmaz, türlü türlü haylazlık peşindedir sınav günü gelir çatar çocuk sınava girer, anası cami havlusundaki hazretin kabri başında hatim indirir, çocuğu olmayan mezara beşik minyatürü, evde kalmış kızlarda çaput bağlar. Bu insanları izlerken her ne kadar insanın içi sızlasa da bazen acıyorum bu gelinen noktaya…
*** *** ***
Günümüz çiftçisiyle geçmiş yılların çiftçilerini kaç kez kıyasladığımı hatırlamıyorum doğrusu. Yıllar önce kara sabanlar, öküz arabaları, orakla biçilen buğdaylar, çeltikler, eli nasır tutmuş çalışkan çiftçiler vardı. Bugün ise ekmeğini, yumurtasını, sütünü marketten satın alan, klimalı traktörler, biçerdöverlerle çiftçilik yapan kalpazan çiftçilerin tüm bunlara rağmen geldikleri zor viraja bakıyorum. Hemen hepsi Bankaların kart müptelası olduklarından kuyrukları sürekli havada…!
Eeee, tarlasındaki otu ayıklayamayan bugünün çiftçisi Bankalar sayesinde işte böyle kafasındaki bitleri ayıklayamaz. Gübre kredi kartıyla, tohum kredi kartıyla, kızına çeyiz alışverişi kredi kartıyla, market alışverişi kredi kartıyla ile. Hal böyle olunca kartı post makinesine sokarken cırt cırt ay sonunda zart -zurt…! Sonra vay efendim ürün para etmemiş, vay efendim mazot pahalıymış, desteklemeler daha verilmemişi miş. Hani Nasreddin Hoca’nın meşhur bir fıkrası vardır ya ;
“İyi de hırsızın hiç mi suçu yoktu…!” Çiftçinin işi de Hoca’nın fıkrasına benziyor izah etmeye çalıştığım kadarıyla.