Kim bunlar diyeceksiniz belki yaşı 40 ile 60 arasında olanlar bilirlerde yeni nesil fazla tanımaz. Size ben anlatayım. Suha’yı ufaklıktan tanırım ama Gürol’u fazla tanımam arada selamlaşırız o kadar. Benim için Suha’da, Gürol’da Edirne ve Uzunköprü’nün en büyük milliyetçileri en büyük Atatürkçüleri en büyük vatanseverleridir. Suha Şenbaş gençlik yıllarımda arkadaşımdı 15 yıldır kendisini görmedim. Edirne’de oturuyor her halde. 15 ile 25 yaş devresini iyi bilirim çakırlar pasajının içinde bir yazıhaneleri vardı rahmetli babası Rauf amca yazıhanede oturur Suha arkadaşımızda ufak tefek kömür ve nakliye işlerinle uğraşırdı. O yıllarda eski bir damperli kamyonu vardı. Zuguli Ahmet lakaplı Ahmet Dinçer’de onun şoförlüğünü yapardı. İlerleyen yıllarda ocak işine girdi ve başarılı oldu. İşlerini genişleterek İpsala ve balaban köyde çeltik ekmeye başladı. Geçen zaman içinde ilçemizde bulunan işletmekte olduğu çeltik fabrikasını aldı. Ürettiğini işledi, pazarladı ve kömür işinde de çeltik işinde de çok başarılı oldu. Sermayesini genişletti tam olarak bilmiyorum ama 10 yılı aşkın süredir mahalli gazetelerde vergi rekortmenleri yayınlanınca ya birinci oluyor ya da ikinci hatta buna Edirne ili de dâhil. Verdiği verginin yanında yüzlerce insanı istihdam ederek hem ülke ekonomisine katkıda bulunuyor hem de yüzlerce ailenin geçimini sağlıyor.
Gürol SEZMEZ arkadaşımı fazla tanımam.
Merhabamız vardır. Rahmetli eşinin ailesini eşim vasıtasıyla tanıdım. Çok hanımefendi bir insan. Arada hanımın işyerine gelir, alışveriş yapardı. Çocuğunu da yeni evlendirmiş Allah mutlu etsin. Allah onlara uzun ömür versin. Oğlu Çok efendi bir çocuk. İnşallah babası gibi o da vergi vererek ülkeye hizmet eder. Bu rekortmenlerimizden Allah razı olsun. Vatan millet edebiyatı yaparak ülke çok sevilmiyor. Milliyetçiyim demekle de milliyetçi olunmuyor.
Rahmetli ÖZAL 1985’li yıllarda Anavatan Partisi Genel Başkanıyken “Ben Zengini Severim.” Demiş ve çok tepki almıştı. Laf dolaştırılıp başka yönlere çekilip ÖZL fakir düşmanı haline getirilmişti. Şimdi anlıyoruz ki zengin demek sermaye sahibi olmak üretmek, ülkeye döviz kazandırmak, vergi vermek demekmiş.
Bir ülkede ne kadar çok sermaye sahibi ve zengin varsa o kadar kalkınma refah seviyesinin gelişmesi demektir. Şimdi ülkemize döviz gelebilmesi ve borsanın yükselebilmesi için bizim gibi gelişmekte olan ülkelerle birlikte en yüksek faiz veren ülkelerden biriyiz. 2000’in ilk yıllarında faizler %70ler yüzde %80’lerdeydi. Bu yıllarda ise %7-8 olan faizleri çok buluyoruz. Bu halimize bile şükür etmeliyiz.
Yıllarca bu ülkemiz paradan para kazananlar tarafından sömürüldü, milli kaynaklarımız heba edilip darbeciler tarafından yok edildi. Aynı oyunlar 1 yıldır ülkede tekrarlanmak istenip dövizin yükselip bununla beraber faizlerin yükselmesi, ülkenin yeniden o borçlu dönemdeki haline dönmesi için her türlü oyun tezgâhlanıyor, muhalefet partileri eylemleri körükleyerek buralardan kendilerine çıkar sağlamaya çalışıyorlar.
Son günlerde Soma’da maden ocağında kaybettiğimiz işçilerimizin üzerinden bile siyaset yapmaya çalışarak ülkede birlik beraberliğin bozulması için her türlü tezgah düzenleniyor, ülke ekonomisinin yeniden eski günlere dönmesinin hesabı yapılıyor.
Bizler öyle fesatlardan oluşan bir ilçede yaşıyoruz ki içimizden biri çalışıp sermayesi gelişince nereden çaldı, hangi partiden nemalandı diye elli tane iftira atıyor, ondan sonra da esnaf perişan iş yok diye hükümete çatıyoruz. Çerkezköy’de-Çorlu’da iş varda Uzunköprü’de yok. Onun hesabını yapmıyoruz.