Bir-iki günden beri ülke gündemine fitili önceden ateşlenmiş gibi gözlenen yolsuzluk ve rüşvet operasyonu Türkiye’yi dokuz nokta dokta şiddetindeki zelzeleyle sarsarken doğal olarak bu memlekette yaşayan bir insan olarak bu zelzelenin şiddetinden bizlerde etkilenip sarsıldık.
Hangi hükümette olursa olsun basın yayın organlarından takip ettiğimiz kadarıyla haberler son derece üzücü. Bunu gizlemeye, örtbas etmeye çalışmak, birilerinin üzerine yıkmaya teşebbüs etmek bana göre ayrı bir suçu da beraberinde getirir. Bu ve buna benzer çok ve çeşitli çirkinliklere sair hükümetler döneminde de tanık olduk, bundan sonra da şahit olmayacağımızın hiçbir garantisi yoktur.
Bu olanları, yaşananları görmezden gelerek kayırmanın da hiçbir akıl mantığı olmadığı gibi, bildiklerimizi, okuduklarımızı, duyduklarımızı ve duyacaklarımızı şimdiden yorumlamaya çalışırsak aceleyle hata ederiz gibime gelse de hiç yazmazsak da okurlarımızın beklentilerine yanıt veremez duruma düşeriz düşüncesiyle kalemimizi mürekkebe bandırmak zorundayız.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti mademki bir hukuk devleti, hukukçulara müdahil olmadan suçluların öncelikle adil bir şekilde yargılanmaları sağlanarak oluşması ve konuşulması muhtemel şaibeler ortadan kaldırılmalıdır. İlk olarak çocukları yolsuzluğa bulaştıkları iddia eden Bakan’lar istifa etmeli, ya da ettirilmelidir. Soruşturmayı yürütecek olan devletin Savcılarıyla zırt-pırt oynanırsa bu soruşturmaların da bana göre inandırıcılığı kalmaz.
Onun için yukarıda da dediğim gibi bu konuda yazmak için bir kere değil, beş kere düşündüm. Çünkü üstad N. Fazıl’ın şu sözünü her hatırladığımda acelenin nelere malolacağından ders çıkarmışımdır ;
“Sonunda “eyvah” diyeceğin şeylere, başında “eyvallah” deme…!”
Bu gelişmeleri devletin savcıları bir şekilde araştırıp, soruşturup, buldukları delillerle birlikte yine bu devletin hakimlerinin önüne koyarak verilecek kararlarla milletin vicdanı rahatlatılacaktır inşallah. Bu gelişmeleri ulusal basın zaten ülke gündemine yeterince servis ediyor ve edecektir, biz burada gelişmeler hakkında yorum yapmaktan ziyade sadece fikrimizi ve düşüncelerimizi ifade edebiliriz, zaten onu yapıyoruz.
Bakın yakın tarihte Halil BEZMEN diye biri vardı bu ülkede, bu adamın pislikleri ortaya saçıldığında kendisi gazetelere beyanatında ; ”şerefimi kaybettim” demecini verirken baba Fuad BEZMEN ise oğlunun bu sözlerine ; “oğlum doğru söylemiş, şerefsizdir, on para etmez” cümlesiyle karşılık veriyordu. Bu ve buna benzer dolandırıcılar, hortumcular, hırsızlar, yolsuzluklar yıllardır bu memlekette birilerine asfalt olup çiğnenmiş ve çiğnenmeye devam etmektedir. Yani diyorum ki bu ülke ne Sülün Osmanlar, ne Banker Kastelliler, ne Cem UZAN’lar, ne Selçuk PARSADAN’lar ve ne de küçücük bir kaset yüzünden rezil edilen insanlar gördü, ama sadece gördü…! Sonrası malumunuz üzere bazıları diyarı terk eyledi, kimileri mahpusu mesken eyledi, kimileri de çareyi firarda buldu.
Onun için hiçkimse bu memlekette ; “Ben ne idim ne oldum” değil, ; “Ne olacam” ilkesini aklından zerre kadar çıkarmamalı. Başbakanı asılmış bir memlekette her insan her sabah hiç beklemediği sürprizlerle yatağından uyanabilir. Muhalefetteki siyasi parti temsilcileri de bu gelişmeler karşısında yolda çakı bulmuş çocuklar gibi sevinmeseler iyi olur bence. Çünkü kaset piyasası her an tavan yapabilir…!
YAZARIN DİPNOTU ;
Geçmiş zaman şöyle yada böyle yaşanmış, içinde bulunduğumuz anda geçmektedir. Fakat gelecek zaman bizim için karanlıktır ve sürprizlere gebedir. İnsanı geçmişi değil, geleceği kaygılandırmalıdır. Çünkü itibar sonucadır.