Uzunköprü’nün öksüz kalmış gündemini sahiplenmeye veyahut hareketlendirmeye yönelik bu gazetede yayımlanan yazılar sanki birer kasaba fermanıymış gibi algılanınca şimşekler doğal olarak üzerimize üzerimize çakıyor.
Biz az-buz da olsa yaşadığımız şehri savunmaya kalkışmış olsak da bazı malum zihniyetler bunu savunma değil de saldırı olarak algılayabiliyorlar. Dünkü yazının son paragrafında Uzunköprü’de eğitim-öğretime başlayacak olan üniversite öncesi için altyapı eksikliğinden bahsederken öğrencilerin Uzunköprü’de öğrenim gördükleri sürece sıkılacaklarından dem vurmuş ve bu yönde yeterince proje çalışması yapılmadığından bu çocukların gezebileceği, görebileceği, eğlenebileceği, öğrenebileceği yerler olmadığını dile getirince kabahatin faturası bize kesildi.
Uzunköprü’de eğitim-öğretime başlayacak olan üniversitede okuyacak olan bu çocukları gerçekten bizler ev sahibi olarak nerelerde ağırlayacağımıza yönelik hiç düşündük mü? Bunu hiç kendi aramızda konuşup tartıştık mı? Kaymakamlık olarak, Belediye olarak, sivil toplum kuruluşları olarak ; “Okulu yaptırdık ya daha ne yapalım?” deyip topu taça mı atıyorsunuz?
Doğru ya bu kasabada yeni üniversitede okuyacak olan öğrenciler Galatasayın yeni transferi Drogba’dan sonra gelir değil mi…! Sonra biz yazınca “lafın irisini etmişsin, kasabayı germişsin” der ve kabahati gene bize yüklersiniz.
Zaten yıllardır bananecilikle, boşvermişlikle Uzunköprü’nün bazı değerlerimizi yitirmedikmi.
Düşünün bir kere 1980’li yıllarda ülke genelinde ilk 10’a giren Uzunköprü bugün hezimetin eşiğine gelmiş durumda yalan mı? Türkiye’ye ister Kapıkule’den, ister Habur’dan, Erzurum’dan nerden girerseniz girin ; “Trabzon Ekmeği” tabelası ile karşılaşırsınız. Adamlar neredeyse bunun patentini alacak biz Uzunköprü olarak fuarlara gitmeye utanıyoruz. Yıllardır Baldo pirinci ile Edirne’nin yağlı peyniri ile böbürlenen Uzunköprü bu değerlerine yeterince sahip çıkamadığı gibi pirincini Gönen’e, peynirini Ezine’ye kaptırarak bir sahipsizlik örneği sergiledi.
Lafı daha fazla iri’letmeden, mevzuyu darmadağın etmeden dönelim yeni üniversitede öğrenim görecek olan bu çocuklara. Tamam Uzunköprü’de sosyal alan yok dediysek o kadar da değil canım, bakın Çevre yolu güzergahında park ve kafeler var, Gazi Caddesinde Bankalar, Eczaneler var, geniş kaldırımlar var.
ınin oradan Anabacı Caddesine neredeyse ilçenin gurur abideleri olan sıra sıra karılı meyhaneler var…! Dönün oradan sol tarafa köfteciler, barlar, birahaneler ve daha neler neler şehrimize gelecek olan yerli ve yabancı insanları en güzel bir şekilde misafir edeceklerdir elbette sizin bu konuda hiiiç endişeniz olmasın rahat olun yeter…!
Peki bizimkiler bütün bu sabit gündem varken ne konuşuyorlar? Dün bizim gazetenin gazetenin manşetine bakıyorum ;
“Eskiköy Sınır Kapısı için dev adım…!” bu sınır kapısı için yıllardır küçük adımlar mı atıldı da sonuncu adımın adı bidenbire “DEV” oluverdi. Ticaret ve Sanayi Odası yıllardır bu kapı ile Uzunköprü’ye oyaladı durdu. Ne vekiller, ne Bakanlar, Başbakanlar geldi geçti tarihi köprünün üzerinden Mesut YILMAZ’lar, ımren AYKUT’lar, TOBB’cular ve daha neler-kimler olmadı işte olmadı.
Eskiköy’de afetten ötürü yığılan ve aylarca Meclise taşınmasına rağmen çözülemeyen Eskiköyün kumları dururken kapısından Uzunköprü umudunu çoktu kesti ama dedik ya Uzunköprü’nün asli konuşulması gereken konular Drogba’dan sonra gelir…!
Koskoca UTSO bundan vazgeçsin demiyorm ama bu kapı muhabbetine biraz ara verip yeni üniversite okuyacak olan öğrenciler için hiç olmazsa bir proje hazırlasa diyoruz ama nerdeeee…
Adam nasıl da demiş ama değil mi ;
“Başarısızlıktan yeni şeyleri denemeye korkacak kadar korkmayın. En üzücü hayatların özeti üç kavram ile tanımlanabilir: yapabilirdim, yapardım, yapmalıydım.” (Louis E. Boone)
Dışarıdan bakıldığında bizim UTSO bölgemizin diğer oda’larına nazaran yeni yeni projelere imza atmak için herhalde Eskiköy Sınır Kapısı’nın açılmasını şart koyuyor aksi halde neredeyse greve gidecek mübarekler. Mübarek sınır kapısı ne kapıymış be, UTSO ‘nun ömrünü yedirdi bitirdi breh breh breh…