Pazar günü hem bir arkadaşı ziyaret etmek hemde biraz alışveriş yapmak için bazı arkadaşlarla Edirne’ye gittik. Muhabbet ederken laf dönüp dolaşıp eski Edirne’ye geldi, tabii bizimde on yıllık Edirne geçmişimiz olunca hem eski Edirne’yi ve hemde bugünkü Edirne’yi de karşılaştırmak, kıyaslamak 46 yıl önceki Edirne ile bugünkü Edirne arasındaki değişimi anlatmak aklıma geldi.
Sene 1967, ilkokulu bitirmiş biz Gazi Turhan Bey Ortaokuluna yazılmayı beklerken benden hariç dört arkadaşın babaları oturup konuşarak bizim nerede okuyacağımızın kararını vermişler. İtiraz hakkımız olmayınca bir Pazar günü bizi Edirne’ye götürüp Selimiye Camiinin karşısında bir binaya soktular. Sonradan öğrendiğimize göre burası meşhur Ergenekon Yurdu olmuş, şimdi beş yıldızlı hotellerden daha güzel olan yurtlardan şikayat edenlere örnek olarak hatırlatmak isterim. Bizim kaldığımız yurdun bir yatakhanesinde 48 kişi yatıyorduk, altlı üstlü tel ranzalar yatakları yorganı evden getiriyor o yıl öğrenim bitince sırtımıza yükleyip eve getiriyor, okul başlarken yeniden götürüyorduk.
Pazar günü Edirne’ye uçak pisti gibi yoldan yoldan yaklaşık 35 dakikada gittik, 1967 yılında Magurus marka arabalarla tam 4,5 saatte gidiyor yollar toz duman içinde bir karış asfalt yok tarihi köprüden Eskiköy’e çıkıyorsun oradan Kırcasalih Aslıhan yollar eskilerin tabiriyle patika. İki araba karşılıklı zor geçiyor. Zaten Edirne’ye günde üç araba gidiyor, Edirne garajıda Eski Camiinin altındaki parkın olduğu yerde koskoca Edirne’de bir tek Erdoğan’ın Parkı var. Oraya da sadece sosyete gidiyor, okulun başladığı yeni öğrenim yılı dörtlü sıralar halinde okula götürülüyorduk.
Yol güzergahında bir tek üç katlı ev gördük, o evi hiç unutamam her sabah o evin önünden geçerken hayranlıkla eve bakardık. Edirne yerleşimi şimdiki sigorta hastanesinden başlar Ayşekadın, Kıyık, Kaleiçi, Yeniimaret’ten oluşurdu. Bizim okuduğumuz yıllarda Edirne hiç gelişmedi, gelişim 80’li yıllardan sonra başladı. Şimdiki üniversite hastanesi yapılınca Edirne’de hareket başladı, gelişim sürecine girildi. 1970’li yıllarda tarihi yapıları ve camileri gezmek için yabancı turistler gelir ama bunlar daha ziyade Alman, İngiliz, Fransızlardan oluşurlar bol bol resim çeker camileri ve tarihi yerleri gezerlerdi. Biz de onların arkasından gider, hayran hayran maymun seyreder gibi onları seyrederdik.
Bahsettiğim o yıllarda Türkiye’nin en büyük düşmanı iki ülke vardı, biri Yunanistan (biz onlara kopil derdik) diğeri de komünist Bulgaristan’dı. Tarihi kitaplarda Yunanlılar ve Bulgarlarla yaptığımız Balkan savaşları okutulur onlara o kadar daha kin beslerdik. Pazar günü Edirne’nin Saraçlar Caddesinde gezerken bakıyorumda yolda yürüyenlerin % 50’sinden fazlası Yunanlı ya da Bulgaristan’lı. Alışveriş merkezlerinde giyim mağazalarında nerdeyse dönmeye yer yok, paraları ödemek için kuyrukta bekliyoruz. Ciğerciler ana-baba günü, bir grup kalkıyor diğer grup oturuyor. Tüm Edirne esnafı Pazar günü açık, en az 15-20 tane Uzunköprülüye rastlıyorsun. Esnafın yüzü gülüyor 20-25 yıl önce bugün mü yarın mı savaş çıkacak diye beklediğimiz ülkelerle kardeş olduk. Ama kendi içimizde kendi kuyumuzu kazar, ülkeyi nasıl ekonomik krize sokacağımızın hesabını yapıyoruz. Kendi öz kardeşimiz bizim partilimiz değilse elimizden gelse öldüreceğiz o hallere geldik, birbirimizden nefret eder olduk. Yüz yıllık düşmanlarla dost hale geldik aynı kıbleye alnını koyanla ufacık menfaatler için müslümanlığımızı, inançlarımızı tartışır hale geldik.
Onun için ilerisini görebilmek için biraz gerilere gitmekte fayda vardır diye tarihimizi hatırlayıp talimize yol verelim dedik…