Denizde değil anızda yanmış Başkanlık hastalığına yakalanmış…

Pilotaj hatasını gören yardımcı pilotların büyük çoğunluğu, kaptana “Hata yapıyorsunuz” demeye çekiniyor ve bu yüzden hep birlikte ölünüyor…! Yok kardeşim böyle şatafatlı ve amacından saptırılmış iftar sofraları, sofralara bakıyorum hep aynı insanlar, aynı muhabbetler, Ramazan ayları giderek basitleştiriliyor ve yozlaştırılıyor. Kasabada gerçekten ama gerçekten ihtiyaç sahibi, sıcak çorbaya hasret yüzlerce insan biliyorum ama o sofralarda […]
Yazarlar - 23 Temmuz 2013 10:59

Pilotaj hatasını gören yardımcı pilotların büyük çoğunluğu, kaptana “Hata yapıyorsunuz” demeye çekiniyor ve bu yüzden hep birlikte ölünüyor…! Yok kardeşim böyle şatafatlı ve amacından saptırılmış iftar sofraları, sofralara bakıyorum hep aynı insanlar, aynı muhabbetler, Ramazan ayları giderek basitleştiriliyor ve yozlaştırılıyor.

Kasabada gerçekten ama gerçekten ihtiyaç sahibi, sıcak çorbaya hasret yüzlerce insan biliyorum ama o sofralarda göremiyorum ben bu insanları maalesef. Hali vakti yerinde olanların katkılarıyla ve siyasi parti aracılığı ile hazırlanan bu iftar sofraları ne yalan söyleyeyim benim hiç ama hiç hoşuma gitmiyor. Hoşuma gitmediği gibi daha da ötesi bana gerçekten itici geliyor.

Bir kere iftara katılanların çoğu oruçtan bihaber, kim ne derse desin, kim kızar ya da üzerine alınırsa alınsın bu böyle. Birileri gücenecek diye bunu görmezden gelemezdik, geçen yıllarda da iftar sofraları kurulurdu ancak gerçek ihtiyaç sahibi vatandaşların evlerine kadar da iftar ve sahur yemekleri ulaştırılırdı. Maksat beş bin, on bi,n kişiye iftar vermek değil, asıl olması gereken bu yemekleri hak sahiplerine ulaştırabilmek.

Af buyrun ama idrar yarışı yapar gibi iftar sofrası kurulmaz, iftar sofraları üzerinden siyaset, dedikodu, şov yapmak ehli müslim kişiye yakışmaz. Kaldırın şimdi kafanızı, yazının en başına tekrar dönüp ilk cümleyi baştan okuyun. Bu iftar sofralarını düzenleyen veyahutta maddi katkıda bulunanların hiç mi yardımcı pilotları yok…! Neden uyarıda bulunmuyorlar da insanlar cümbür cemaat sürüler halinde yanlışların peşinden sürükleniyor.

Organize edilen bu iftar sofralarında ne konuşuluyor onu da aktarayım duyduğum kadarıyla  ;

“Benim iftar daha kalabalıktı dii mi ama…”

“Bu seçimi bu defa kesin falanca kazanır…”

“Falanca partinin adayı filanca kişi olacakmış, kazanamaz ki icraada bir sürü dosyası varmış…”

“Senin çocuk neresini tutturdu…”

“Sülman’ın verdiği iftara neden kimse gelmedi…”

Hani ya… Ne mübarek Ramazan ayından, ne oruçtan, ne dinden, ne imandan, ne de konu komşunun muhtaçlğından söz eden var mı.? Yok. İftarlara katılanların kapısında af buyrun bir tek Ramazanları eksik…! Anladınız siz neyi eksik.

***                             ***                             ***

Öyle diyordu dün iki dönem Edirnelilerin sayesinde iki dönem milletvekilliği yapmış olan Rasim ÇAKIR ;

“Biz başkaları gibi denizde değil, anızda yandık KASABALI…!” Adam ser veriyor sır vermiyor, bizi de aklı sıra oyalayıp duruyor işte. Belediye Başkan adaylığı konusunda ; ”sabredin şunun şurasında tanınan zamanın dolmasına ne kaldı ki.” deyip sıyrılıyor işin içinden. Aday adaylarının eğitime tabi tutulacakları konusunda ;

“ÇAKIR Belediye kanunlarından ne anlar ki…!” gibi kendisine gönderme yapanlara da bir çift sözü olduğunu ifade eden Rasim ÇAKIR ;

“Onlar mahallede pate oyunarken biz Mecliste Belediyecilik kanunlarına imza atıyorduk.” Sözleriyle karşılık verdi.

Ancak ÇAKIR’ın dün benimle paylaştığı şu risaleden bir şey anladıysam arap olayım ;

Papaz ölmek üzere olan politikacının üzerine eğilir,

“Ölmeden önce şeytanı ve onun kötülüklerini lanetle.” Der.

Adamdan ses çıkmaz.

Papaz tekrarlar;

“Ölmeden önce şeytanı ve onun kötülüklerini lanetle.”

Ama politikacı hala susuyordur.

Papaz iyice öfkelenir ;

“Neden şeytanı ve kötülüklerini lanetlemiyorsun be adam?”

“Gider ayak kimseyi karşıma almak istemem…!”

ÇAKIR’ın aday olup olmayacağı şimdilik kendisinde saklı olsa da bu anlattığı risale ile kim kimi karşısına almak istemiyor onu çözemedik vesselam… Kendince birilerine “GİDİCİ” diyor ama kime, işte asıl mesele de burada…!

Yani kısacası ÇAKIR mektubunda diyor ki ;

“Giden gitmiştir, gideli geçmiştir. Ben gideni değil, giden beni kaybetmiştir…!”

 

BENZER HABERLER