23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kaleme aldığım gün hanımın sempatik elemanı elini sağ cebine pat pat vurarak dükkandan içeri girdiği gibi ;
“Süleyman ağabey Kadir’in çay ocağında diyorlar ki Süleyman bıraksın bayramları yazmayı da vatandaşın cebini yazsın.”
Aslında ben yazılarımı köşemde Uzunköprü ekonomisi ile ilgili konulara girerek başlayacaktım. Ancak o günler rahmetlki ÖZAL’ın vefatının 20. Yıldönümüydü. Onu sevenlerine hatırlatmazsam büyük vefasızlık etmiş olurdum, sever ya da sevmezsiniz ÖZAL benim gibi düşünenler için Türkiye’nin kaderini değiştiren büyük bir ekonomist liderdi. Gelelim asıl konuya, 1996 yıllarından sonra Türkiye’deki iki kesimin işi çok zorlaşmaya başlamıştı. Birinci kesim köylü, çiftçi, tarım üreticileri, ikincisi de küçük ve orta ölçekli işletmecilik yapan esnaf kesimi. Bu iki grupta birbirleriyle aynı kaderi paylaşıyor.
Biri ufalırken diğerini de yanında götürüyor, önümüzdeki 10 yıl daha bir önceki yıl geçen bir önceki yılı aratacak. İkiyüz-ikiyüelli dönümüm altında arazisi olanlar kuru tarıma mecbur kalanlar, tarlaları büyük işletmelere satacaklar. Esnaf kesimi de dükkanlarını kapayıp, sanayi bölgelerine göç edecekler. Bu uygulanan ekonomik politikanın bir sonucudur. Bunun baş mimarı da IMF’nin verdiği borç paraları geri alabilmek için rahmetli ECEVİT, BAHÇELİ ve Mesut YILMAZ’ın ortağı oldukları üçlü koalisyonda ekonominin başına getirilen Kemal DERVİŞ’tir.
ATATÜRK’ün kurduğu bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ülkemizde yaşayan nüfusun %85’i köylüydü. Köylü ve tarım topluluyduk, o yıllarda ATATÜRK ülkeyi geziyor, her gittiği il ve ilçelerde kalkınmanın köylerden başlayacağını ilan ediyor, çok meşhur olan ;
“Köylü bu milletin efendisidir.” Diyordu. Maalesef köylü ATATÜRK’ün dediği bu güzel vecizeyi hiç yaşayamadı. 90 Yıllık Cumhuryet tarihimizde köylü hep köle oldu. Efendi de onu idafe eden siyasetçi, Vali, Kaymakam ve onların bürokratları en büyük efendi de 60 yıl ülkenin ipoteğini eline alan canı siyasetçiye sıkılınca maaşları arttırmak isteyince darbe yapan generalleer oldu.
Bunlar istediklerini Cumhurbaşkanı, işlerine geleni de Başbakan yaptılar. 1950’lili yıllarda ATATÜRK’ün kurduğu CHP’den ayrılan bir kısım siyasetçi Demokrat Parti’yi kurdu. Köylü ve esnaf kesimi Demokrat Parti’ye sahip çıkarak, sayın rahmetli Adnan MENDERES’i ilk seçimlerde ezici bir çoğunlukla iktidar yaptı. Türkiye’de demokrasi gelişmeye,ekonominin çarkları dönmeye başladı.
Yabancı ülkelerle ticari anlaşmalar yapılarak ülkenin ihtiyacı olan yardımlar gelmeye başladı. Köylü traktör ve tarım aletleri ile tanışmaya, üretimi yükseltmeye başladı. Bu gelişmeler yaşanırken demokrasiyi hazmedemeyenler ülkede huzuru bozmak için iftira kampanyasına başladılar. Halk Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olarak ikiye bölündü, köylerde kahveler ayrıldı. İki kardeş birbirine düşman edildi, siyasi çekişmeyi fırsat bilen bazı generaller ülkeyi kurtarma adına (kimi kimden kurtarıyorlarsa) 27 Mayıs 1960 darbesini gerçikleştirdiler. Cumhuriyet tarihinin açık oy gizli tasnifle yapılan ilk demokratik seçimde iktidar olan partinin genel başkanı Adnan MENDERES, onun Bakanlarını, milletvekillerini ve teşkilat başkanlarını tutuklayarak kendilerinin özel olarak kurduğu mahkemelerde yargılamaya başladılar.
(NOT ; Bu yazı dizisi devam edecek)