Gözünü sevdiğim yönetici seçimleri beeee, dört nala sallamış üstümüze üstümüze geliyor beee. Siyasilerde bir telaş, bir telaş. Bir ürkü, bir korku, bir hırs, bir kapris sormayın gitsin.
Ortalık pıtrak gibi anketör kaynıyor, anket yaptıran yaptırana. Bir de kasabanın mikserliğine soyunanlar var ya kafalarına göre seçimin seyrini ve Belediye Başkan adaylarını yönlendirmeye, milletin kafasını karıştırmaya gayret gösterenler var ki onların bu çırpınışlarını izlerken içim sızlıyor desem yalan olduğunu siz bile anlarsınız.
Ortaya öyle isimler atıyorlar ve öyle hayali senaryolar kuruyorlar ki milletin ağzı bunlara sövmekten yalama oluyor. Yok efendim Uzunköprü’de MHP aday çıkarmayıp başka bir adayı destekleyecekmiş külliyen senaryo. Bunu neden sallıyorlar çok çekindikleri potansiyel bir adayın önünü kesmek için. Ben buna ne derim bilirmisiniz ;
“Hayatı dümen olan adamların rotasına güven olmaz.”
Geçen gün benimde doldurduğum anketçilerin ikisi bizim Atatürk Mahallesi Boşnak Camii meydanında esnafı sorgulamaya çıkarlar. (bana da esnaflar dedi.) Anketçi kardeşim işini bitirip esnafın yanından ayrıldıktan sonra köfteci Muammer’den çıkan iktidar partisinin eskilerinden birisi esnafın yanına giderek ;
“Nasıl görüyorsunuz seçimleri Başkan kim olur?”
Diye sorunca bizim dar canlı mahalle sakini karşısındaki kişinin kim olduğunu bilmediğinden ;”Valla benim Başkanımdaaaa, adayım da E.Ç “ deyince bizim iktidar partisinin eskisi bayır aşağı doğru hızla uzaklaşır. Bu mevzuyu bugün yazmadan önce Cuma günü iktidar partisi yönetim kurulu üyesi Abidin KAZANÇ ve Balabankoru köyü muhtarı Yılmaz GÖKSU’ya da anlattım. En iyisimi sizde onlara sorun kendilerinden duyun ki bazıları gibi sallamadığımı birinci ağızlardan öğrenin.
Herkes Belediye Başkan adayı olur ya da olamaz diye bir kaide var da biz mi bilmiyoruz. Kaldı ki bir insanın yapısında bozukluk varsa bizden mimarlık, mühendislik beklemesin, bu saatten sonra çatlaklarla, patlaklarla uğraşacak halimiz yok, zira Belediye inşaatı bitmek üzere..!
Belediye Başkan adayı olacak kişi önündeki engellere bakarak ya da onlara kızarak morali bozuk olabilir ancak yeter ki kanında ve karakterinde bozukluk olmasın değil mi.
Edebiyat tarihimizin garipliklerle doludur. Bir seçim uğruna Yahya Kemal ve Peyami Safa’nın karşı karşıya gelebileceğini kim tahmin edebilir. Mehmet Çınarlı’nın hatıralarından öğreniyoruz.1943 seçimlerde Yahya Kemal bağımsız aday olur. Hakkı Talat Us CHP’den aday gösterilir. Peyami Safa seçimden kısa bir süre sonra Vakit gazetesine geçer ve gazetenin sahibi H. Tarık Us’u övmeye başlar.Ahmet Emin Yılman ise Vatan gazetesine Yahya Kemal’i göklere çıkarır ve büyük boy fotoğrafını yayınlar.Vatan’da Yahya Kemal hakkında şu methiye çıkar:
”Ey ıstanbul halkı, büyük şair Yahya Kemal kendisine olan sevgisini göstermeni bekliyor. Seçim günü sandık başına git ve reylerinle Peyami Safa’ya gerekli cevabı ver”
Peyami Safa’nın yazılarında ise şu sataşma yer alır:
”Ey ıstanbul halkı sen şair değil mebus seçeceksin. Sekiz sene Mecliste oturup bir defa söz almayan, senin dertlerini, meselelerini dile getirmeyen bu adamı Meclis’e gönderme!”
Bu alıntıyı neden paylaştığıma gelince benim bu köşeden her reşit olmuş ve rey verecek olan insanlara ; “Oy’unu şu adaya ver” deme lüks ve hakkına sahip değilim ama bunu diyecek olanların da varlığını benim kadar sizlerde biliyorsunuz. Kurulan ve kurulacak olan dümenler ve tezgahlar konusunda aklınızda bulunsun diye not düşüyorum o kadar.
Zira ; “Erişmek istedikleri bir hedefi olmayanlar, çalışmaktan da zevk almazlar.” Diye bir söz vardır kafamda ya bugüne kadar ticari hayatta altına teneke diyenler nedense iş siyasete ve koltuk kapmacaya gelince milletin altınlarına göz dikiyorlar. Öyle yağma yok, öyle kolay lokma yok. Bugüne kadar Edirne için, Uzunköprü için, köyün için, köylün için, komşun için ne yaptın diye sormazlar mı adama.
Yukarıdaki alıntıdan yola çıkarak bizim meslekle ilgili bir de espri patlatayım da bitsin.
Bir ilçede bir Başkan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın hergün kendisiyle uğraşıyordu. Nihayet :
”-Öyle bir sey yapayım ki, gazeteciler mat olsun,” diye düşündü ve ilan etti :
”-Pazar günü saat 10.00’da Başkan denizin üzerinden yürüyerek geçecek.”
Pazar sabahı saat 10.00’da tüm basın mensupları toplandılar orada. Başkan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti. Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.
Fakat ertesi günü tüm gazetelerde su başlık vardı :
”-Bizim Başkan yüzme bilmiyor.!”