Bir önceki yazımızda Doğu-Batı demiş ve artık rahatlarının kaçmaya başladığından dem vurmuştuk emperyalistlerin.
Bugün de güzel ülkem Türkiye’m ve son tahlilde Deprem Sonrası/Seçim Öncesi konjonktüre dair saptamalar yapalım istedim.
…………………..
Evet, memleketimizde –hala-36 adet siyasi parti var.
Bu başkanlık sistemi ile yönetilen bir ülke için afaki bir sayı.
Korkarım bunların yarıdan fazlası, hatta belki en az dörtte üçü ne maksatla kurulduğu pek açıklanması mümkün olmayan ve oy pusulasının uzun bir rulo haline gelmesinden başka bir sonucu olmayan beyhude partiler.
Siyasi partilerin kuruluş amacı bir gün gelip iktidara gelmek ve parti programlarında, kuruluş maksatlarında var olan ilkelere bağlı kalarak ülkeyi yönetmektir.
Olması gereken budur.
Şimdi sorarım size, bu 36 partiden bu mertebeye gelmesini imkan dahilinde görebildiğiniz kaç tanesi vardır????
Bence an itibariyle bu sayı bir elin parmaklarının sayısından fazla değil.
O halde nedir bu siyasi parti sayısı bolluğu???
………………….
Bence koskocaman bir “HİÇ” tir.
Özellikle, Cumhurbaşkanının aynı zamanda kabineyi kurup Yürütme görevini tek başına üstlendiği, Meclisin ise sadece Yasama görevini yerine getirmeye başladığı 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra açıkçası ben bu sayfanın kapanacağını ve siyasi parti sayısının gitgide azalacağını tahmin ediyordum.
Ama yanılmışım.
Liderine kızan yeni parti kuruyor maşallah!!..
Ondan sonra da gelsin ittifaklar, gelsin masalar….
Olan seçmene oluyor.
Kafalar karışıyor, partisine oy vermek istiyor ama bakıyor ki liderin ittifak kurduğu falan partiye de gidecek oyu. Ama; halbuki; o partiden hiç haz etmiyor.. Bulsa günahını vermeyeceği partiye de gidecek oyu ve ona katkı sağlayacak….
Bu defa ya “kararsız seçmen” sayısı günden güne kabarıyor, ya da belki hiç sandığa gitmeme tercihi.
Bekliyor, bekliyor seçmen ve nihayetinde seçime belki de 24 saat kala karar veriyor ne yapacağına.
……………………
Öyle ya da böyle.
Şu anda, bu seçimde seçilecek kişi de dahil olmak üzere
SİSTEM DEĞİŞMİŞTİR!!..
Artık –gerekirse- parti gözlüklerinin bile bir kenara atılma vaktidir.
Cumhurbaşkanı seçilen aday ertesi sabah hükümetini kuracak ve ittifakını bir arada tutmak için ne sözler verdiyse az ya da çok onları yerine getirme yoluna girecektir.
Dikkatimizi buralara vermemiz gerek.
Sakın ha, yazdıklarımdan adayların birine ya da diğerine yatkın olduğum sonucunu çıkarmayın, kesinlikle reddederim. Ben de üç satır yukarıda yazdığım gibi parti gözlüklerimi çıkarmış, her gün bir başka gelişme ile göz açıp kapayıncaya kadar hızla değişen gelişmeleri takip etme gayretindeyim.
Bunun en iyi yollarından biri de dış basını da takip etmeye çalışmak derim.
Biliniz ki; benim her fırsatta belirtmeye çalıştığım, yüzyıllardır ülkemizi manipüle eden batı ve onların ülkeler, dinler üstü para babası güçleri, daha kısa bir ifadeyle de güzel ülkem üzerindeki sömürgeci hayallerini bir saniye olsun dizginleyememiş bir güruh da ülkemizdeki seçimleri izliyor.
En basit göstergelerden biri de bunların söylemlerini ve destek verdikleri adayları takip etmek.
Bunlar, kullanabilecekleri kişilerin ülkelerin başına geçmesini arzu ederler. Bunun için de ellerindeki tüm imkanları kullanmaktan bir adım geri atmazlar.
Biraz da bu gözle, siyasi görüşünüzden arınarak inceleyin oyunuzu vereceğiniz kimseleri.
………………………
Çok kaçınmama rağmen yine tavsiye niteliğinde satırlar yazmak zorunda kaldım.
Oysa daha birkaç yazı öncesi, insanların sadece kendi bildiklerini yaptıklarının saptamasını bizzat ben yazmış ve doğruluğuna da tereddütsüz inandığımı belirtmiştim.
Olsun.
Bize yine de yazmak düşüyor elbette..
………………………
6 Şubat Pazartesi günü yaşadığımız ve yüzyılımızın en büyük trajedilerinden biri olduğu şüphe götürmeyen ülkemizin karasal alanının nerdeyse %15 inde tahribat yaratan depremin hala şokundayız ülke olarak. Elbette ki, en büyük kaybımız yitirilen canlardır. Allah hepsine gani gani rahmet eylesin. Ancak; ortaya çıkan maddi zarar da devasa ölçüdedir. Telafisi uzun zaman alacaktır.
Bu depremin gündemimize oturttuğu en güncel gelişme de oturmakta olduğumuz konutlarımızın, günümüzün büyük kısmını geçirdiğimiz işyerlerimizin ve kaçınılmaz biçimde deprem anında içerisinde bulunma ihtimalimiz olan sosyal alanların, alışveriş merkezleri vs gibi yapıların depreme dayanıklılığının hangi düzeyde olduğu sorusudur.
Seçim gündemiyle olması gereken önemden daha az yer kaplayan bu konunun da en kısa sürede ciddi biçimde sorgulanması gerektiği kanısındayım.